27 Aralık 2010

Duracağım burda,
evet evet tam burda
durgun bir suya bakar gibi
uzaklara dalacak gözlerim
ne düşündüğümü belki ben bile bilmeyeceğim
belki çok başka, çok alakasız şeyler düşüneceğim
ama en çok kurtulmak istediğim şeyleri
bir bir suya salıverdiğimi hayal edeceğim
yıllardır omuzlarımda taşıdığım kamburlarımdan
belki o an vazgeçeceğim
sonra kısa sürmesini umduğum bir anda sen geleceksin aklıma
gözlerim suya karışacak o anda
su bir anda dünyanın merkezine doğru akmaya başlayacak
seni, suya verdiklerimi, belki gözlerimi, alıp içine çekecek
İşte o anda bitecek
Ve bir döngü daha tamamlanacak, başladığı yere geri dönecek,
ben durgun suya bakacağım, arkamı döneceğim ve ilerleyeceğim.
Herkese iyi yıllar...

22 Aralık 2010

ağzım içindir tadlar ve şarkılar
demesiz söylemesiz
su akarında gezdiğimdir

demetinden çözülmüş sözcükler
güneşim, buğdayım
çatıp bildiğimdir

bulut kıvamında hayal
olup, indiğimdir
indirdiğimdir

benim değildir
sahipsiz sırtımda
dervişin rüyasına giyindiğim
hırka, tenim emanetimdir

su akarında gezdiğim
çatıp bildiğim
kor susup söylediğimdir

yol dediğin
tabiattan kovulanı
toprağın kabul ettiğidir

göçmedim, konduğum yer yeni benimdir


M.M.

19 Aralık 2010

Sosyal Medya Kullanım ve Katılım Düzeyi ve Mobil Cihazların Buna Etkisi

Efendim merhabalar;
daha önce sosyal medya ile ilgili bir araştırma yaptığımdan bahsetmiştim. Hıh işte şimdi onun veri toplama ayağına gelmiş bulunmaktayım. Katılımlarınızı bekliyorum.
Ankete burdan ulaşabilirsiniz;
http://www.jetanket.com/s/sosyalmed
Şimdiden teşekkürler.
Bu arada anketle ilgili her türlü yorumunuzu blog üzerinden de bildirebilirsiniz..=)

17 Aralık 2010

hani
bazen
akustik bir gitarın
tellerinde dolaşıyor ya hislerin
tanımlayamıyorsun
anlatamıyorsun

bir fotoğraf karesine bakmaktan korkup
her gecenin en ıssız yerlerine saklıyorsun
en açılmadık sırlarını

ve her gece
yastığının altından çıkardığın sözlerini kirpiklerine sürüyorsun
yaşlarınla yıkayıp
dudaklarına gömüyorsun
her gece öpüp koklayıp yine yastığının altına koyuyorsun
kendine bile söyleyemediğin
nazenin sırlarını

ama biliyorsun
bir eğretilik var gülüşünde
kirpiğinin bakışınla kesiştiği yerde
bir gölge
ustalıkla sakladığın

ve akıllarda kalan
canı acıtan;
kaybettiğim sözlerini
geri verir misin
unuttuğun kokumu
göndersem saçlarımın arasından?...

13 Aralık 2010

Ne garip üstünden bunca zaman geçmesine rağmen içini içim gibi bilmem.


"Seni uzaktan seviyorum...." diye düşündü erkek içinden. "Yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan.... Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum."
Sırrın senden bile güzel çünkü, senden bile özel. Sırrın bir billur kadeh, kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum. Sırrın nazenin bir mum alevi, sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum. Kimse bilmiyor, bilmesi de gerekmiyor. Hem kim ne anlar? Ateş bu, hep düştüğü yeri yakar. Bense ne bir şeyleri değiştirmek peşindeyim, ne bir yere varmak. Ne sahip olmak derdindeyim, ne kendimi kanıtlamak. Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi. Merkez Efendi'nin dediği gibi, "her şey zaten dengede ve ahenkte, canım efendim. Her şey zaten merkezinde."
Ben senin ismini tarçın kokulu akide şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda. Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da. Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de.
Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arızalarınla. Uzaktan sevmenin en güzel yanı bu zaten. Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorsun. Aynı gökkubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana. Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı. Bunu bilmek yetiyor bana. Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında.
Bacağında şarapnel parçasıyla yaşayan bir asker gibiyim. Etimde yabancı bir madde, kemiğimde bir metal parçası gibi duruyor aşkın bende. Başkası duysa korkar, "aman" der. "Nasıl olur? Böyle de yaşanır mı?" Halbuki ben alıştım. Rahatsız etmiyor beni, onu anladım. Şarapnel ve ben, gül gibi geçiniyoruz, yanyana ama karışmadan birbirimize.
*
"Seni uzaktan seviyorum...." diye geçirdi kadın içinden ve başını çevirdi. Bakmadı bile ondan yana. Bakması gerekmedi.
Ne güzel uzaktan sevmenin rahatlığı, hafifliği, beklentisizliği. Herkesin habire birbirinin hayatı hakkında konuştuğu bu dünyada "biz" diye bir şey olmayınca, hakkımızda konuşacak bir şey de bulamıyorlar ya, ne güzel. Özgürlük işte!
Sen özgürsün. Dilediğin zaman gidersin aklının estiği yöne. Tutsaksın bir o kadar. Mecbursun kendi sorumluluklarına, alışkanlıklarına, hayatına. Yapışmışsın kabuğuna. Hayalimdeki sen gerçek senden daha özgür aslında. Görsen, hayalimdeki seni kıskanırsın.
Seni sevdiğimi söylememekteki ısrarım bu yüzden. Her şey böyle daha duru, daha güzel. Söylesem büyü bozulur. Zaman ağırlaşır, zaman hantallaşır. Doğallık kaybolur, konuşmalar yapaylaşır. Söylesem dünya durur, bir daha hiçbir şey aynı olmaz. Sen değişirsin. Bir başka hal gelir üzerine. Bir beklenti, bir istek, bir kıvanç, gizliden gizliye bir kibir siner bakışlarına. "Aşıklar kibirli olur" demiş şair. Sevdiklerini fethedilmiş bir kale gibi görmeye kalkarlar. Bense hayat boyu susmaya razıyım, o kibiri gözlerinde görmektense.
"Böyle adama
Yaklaşmaz hiçbir güzellik
Doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
Almak için bütün sızıları içine."
Oğuz Atay tanısa, seni anlatmak için söylerdi bunları. Bütün sızıları içine çeken adamsın çünkü. Bir de beni almanı istemem o delik kalbine.
*
Uzaktan sevmek daha güzeldir bazen. Ne incitir, ne acıtır. Ne yaralar ne kanatır. Gözlerinle görmediğin ama sesini duyduğun, varlığıyla huzur bulduğun bir denizin yakınında yürümek gibidir böyle sevmek..... Uzaktan sevmek en güzelidir bazen.
Elif Şafak

10 Aralık 2010

23.

Hayatım bütünüyle bir "sıcak-soğuk oyun"u içinde geçiyor. Bu ara okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlerden korkar oldum. Okudukça, izledikçe "sıcak"a yaklaşıyorum ve bu da gündelik hayatta biraz yalnızlık demek galiba. Hiç bitmesin insanoğlunun içine olan yolculuğu, hiç de bitmez zaten ama sadece birkaç insan farkındadır bunun. Aslında herkesin içinde bir parça da olsa vardır bu keşif çağrısı, bazılarında biraz, bazılarında biraz daha fazla... İşte ben bazen çok yaklaşıyorum bu çağrıya, çok yakından geliyor ses, işte o zamanlarda yüreğim "sıcak sıcak" diye çırpınmaya başlıyor. Doğru yolda olduğumu hissediyorum, sesin geldiği yöne doğru ilerlemek istiyorum. Tam o anda bir şey oluyor, biri kolumdan tutuyor, biri arkamdan sesleniyor, biri yapmam gereken şeyleri işaret ediyor, bunlardan hiçbiri olmazsa şöyle bir dönüp arkama bakıyorum. İşte o anda çok güçlü bir rüzgar yine beni hayatın ortasına öylece fırlatıveriyor, zamanın herkesçe algılanan boyutuna geri dönüyorum sanki. Gündelik hayatın gereklerine geri dönüyorum ve yüreğim hızla soğuyor. Uzaklaşıyorum özüme ya da dünyanın çekirdeğine olan yolculuğumdan, biletimi oracıkta bırakıp geri dönüyorum, yanıyor haliyle... Ve en kötüsü de ben hayatımdaki her şeye kendimi çok hızlı bağlıyorum, işte öylece devam ediyorum uzun süre yaşamaya. Başarılı oluyorum, mutlu oluyorum, paralı oluyorum ama içimdeki çağrıyı hiç susturamıyorum, her daim içimde tatmin olmayan bir köşe kalıyor ve yargılayarak bakıyor sanki bana, bir tarafım utanıyor sanki benden. Oysa ki yanlış hiçbir şey yapmıyorum birçok insana göre. Ama sanki içimde bir yere ihanet ediyorum.Ama böyle anlarda hayat çok kolay oluyor, herkesle iyi geçiniyorum, uysal ve uyumlu oluyorum. Ne zaman ki yine kulaklarımda o çağrı; asi, uzak, dili biraz sivri belki, hani herkesin çok da sevmediği... Öyle anlarda yanımda olmayanlar da yok değil. İşte ben çok uzun süredir bu arafta bir o tarafa bir bu tarafa gidip duruyorum. Hiçbir yere tam olarak ait olamadan ve hiçbir zaman etrafımdakileri ve de içimdekileri tam olarak tatmin edemeden geçiyor günler...
___________________________o____________________________________________
C.M.: You're just living, man. You're just there, in that moment, in that special place and time. Maybe when I get back, I can write a book about my travels. 
W.W.: Yeah. Why not? 
C.M.: You know, about getting out of this sick society. Society! 
W.W.: Society! Society! 
C.M.: Society, man! You know, society! Cause, you know what I don't understand? I don't understand why people, why every fucking person is so bad to each other so fucking often. It doesn't make sense to me. Judgment. Control. All that, the whole spectrum.
 
Bu sabah uyandım, camdan baktım pek gayriihtiyari olmayan bir tavırla çünkü birkaç gündür hava şartlarıyla ilgili haberler sıkça dönüyor her yerde.
Baktım, bu kışın ilk karı yağıyor semalarımdan.
Sebepsiz bir huzur kapladı yine tüm hücrelerimi,
yine bir süreliğine susturdu içimdeki isyanı.

4 Aralık 2010

"Sahi 'yarim' ne güzel kelimeydi. Ağızda akide şekeri. 'Yarim' der, sonra bir es verir, gayriihtiyari susardın. Söyleyecek söz kalmazdı ardından."
Elif Şafak
Firarperest
Vallahi insanlar bir yerde birbirlerine benziyorlar, hani bir sürü kod, bir sürü olasılık var tamam ama yakınsıyorlar abi yapacak bir şey yok.

1 Aralık 2010

Bu yazı,
beni bu gece ağlatan herkese.
Kim okusa anlayacak kendine mi değil mi
Ellerimi uzattığımda ulaşamadıklarıma
sesimi duymayıp gözyaşlarıma dokunamayanlara
ağladığım gecelerden habersiz uyuyanlara
Ne kadar üzgün ne kadar kırılmış olduğumu gözümün içine bakıp anlamayanlara
Dahası gözümün içine bakmayanlara çokça zamandır
Öyle kırıldım ki tamiri yok artık bunun
hani bir çizgi vardır dönüşü olmayan
ordayım
bakıyorum
kimse yok.