28 Nisan 2010
Günaydın...
1 buçuk ay sonra şu pencereden bakıyor olmayacağım ve muhtemelen hava da bu kadar bulutlu olmayacak, belki benim içim de bu kadar buruk olmaz hı?
27 Nisan 2010
“Eskiden önemli biriydim, artık başka biriyim.”
Bu hafta biraz boşum ondan sebep film izlemekteyim bol bol, dün köfte yağmurunu izledim inanılmaz eğlenceliydi=)
Bugün de Crazy Heart; 2009 yapımı bir film başrolünde Jeff Bridges bulunmakta ve film iki dalda oscar kazanmış. Birincisi; "Best Achievement in Music Written for Motion Pictures, Original Song" ve de diğeri "Best Performance by an Actor in a Leading Role" yani en iyi müzik ve en iyi erkek oyuncu diyebiliriz bu ödüllere=)
Filmde kısaca geçmişte parlak fakat son dönemde kariyeri çok da iyi gitmeyen bir country music sanatçısının yaşadıkları anlatılıyor diyebiliriz. Bu film bana nedense biraz "The Wrestler" filmini hatırlattı fakat ondan daha çok beğendim, belki de filmdeki şarkılar bunda büyük etkendir ve konunun boks değil de müzik olması tabi=)
Sadece Colin Farrell'ı country music sanatçısı olarak görmek için bile izlenebilir, bana ilk gördüğümde bir gülme geldi açıkçası, sonradan çok sevdim ama=))
İyi seyirler..
Bugün de Crazy Heart; 2009 yapımı bir film başrolünde Jeff Bridges bulunmakta ve film iki dalda oscar kazanmış. Birincisi; "Best Achievement in Music Written for Motion Pictures, Original Song" ve de diğeri "Best Performance by an Actor in a Leading Role" yani en iyi müzik ve en iyi erkek oyuncu diyebiliriz bu ödüllere=)
Filmde kısaca geçmişte parlak fakat son dönemde kariyeri çok da iyi gitmeyen bir country music sanatçısının yaşadıkları anlatılıyor diyebiliriz. Bu film bana nedense biraz "The Wrestler" filmini hatırlattı fakat ondan daha çok beğendim, belki de filmdeki şarkılar bunda büyük etkendir ve konunun boks değil de müzik olması tabi=)
Sadece Colin Farrell'ı country music sanatçısı olarak görmek için bile izlenebilir, bana ilk gördüğümde bir gülme geldi açıkçası, sonradan çok sevdim ama=))
İyi seyirler..
Nasıl bir adamsın sen ya tüm kelimelerim tükeniyor seni görünce...
so why'd you fill my sorrows
with the words you've borrowed
from the only place you've known
Not:http://www.fromthebasement.tv/artists/damien-rice/performances/9-crimes bu adresten çok daha iyi kalitede olanlarına ve bunlardan 2 tanesine daha ulaşabilirsiniz, ben üşenenler olursa diye buraya koydum, bir de burda dursunlar istedim işte...=)
26 Nisan 2010
Işık Üniversitesi Bordo Yurtların duşlarına duş başlığı takmışlar hani böyle ahize gibi olandan, şimdi bunu neden buraya yazdığımı merak edenler olacaktır belki ama daha önce ya da bu döneme kadar bu yurtlarda kalanlar bilir, bu baya önemli bişi aslında=)
Madem bu böyle kolayca takılabilecek bir şeydi ya da günün birinde takacaktınız, neden yıllarca kafamız delindi duvardan fışkıran su kütlesiyle hı sorarım size ey yetkililer!=))Neyse hayırlı ve uğurlu olsun ben açılışı yaptım=))
24 Nisan 2010
"Dördümüz yeni bir hayata başlayabiliriz..."
Bundan tam 5 yıl önce bir arkadaşım söylemişti bunu bana, bize...
Bu kadar iddialı bir cümleye gülmüştük önce, sonra anlamlar aramıştık altında, belki de şimdi anlamlandı, çook sonra...
Nasıl istiyorum şu anda o "an"a dönmek, her şey öyle başka olurdu ki...
Çok mutsuzdum o gün, oysa nasıl bir kapı varmış önümde görememişim...
Üniversite puanlarımız belli olduğu gün sen bizde kalmıştın çaçam, sabaha kadar bizim balkonda hayal kurmuştuk saçmasapan, o kadar eğlenmiştik ki, hani dedin ya geçen gün "keşke o güne dönebilsek, her şeye en baştan başlasak, bu yaşananlar hiç olmasa, en baştan..." hiç çıkmıyor aklımdan...
Her şey sahte, saçmasapan, içleri boş geliyor şimdi bana. Bir o günler gerçekti sanki.
Öyle özledim ki, kaçırdığım, ıskaladığım her şeyi, herkesi...
Keşke duysalar, görseler şimdi beni, gelseler yanıma...
Not: Çaçiş, titi7 ve tarcı'ya ithafen...
Bundan tam 5 yıl önce bir arkadaşım söylemişti bunu bana, bize...
Bu kadar iddialı bir cümleye gülmüştük önce, sonra anlamlar aramıştık altında, belki de şimdi anlamlandı, çook sonra...
Nasıl istiyorum şu anda o "an"a dönmek, her şey öyle başka olurdu ki...
Çok mutsuzdum o gün, oysa nasıl bir kapı varmış önümde görememişim...
Üniversite puanlarımız belli olduğu gün sen bizde kalmıştın çaçam, sabaha kadar bizim balkonda hayal kurmuştuk saçmasapan, o kadar eğlenmiştik ki, hani dedin ya geçen gün "keşke o güne dönebilsek, her şeye en baştan başlasak, bu yaşananlar hiç olmasa, en baştan..." hiç çıkmıyor aklımdan...
Her şey sahte, saçmasapan, içleri boş geliyor şimdi bana. Bir o günler gerçekti sanki.
Öyle özledim ki, kaçırdığım, ıskaladığım her şeyi, herkesi...
Keşke duysalar, görseler şimdi beni, gelseler yanıma...
Not: Çaçiş, titi7 ve tarcı'ya ithafen...
22 Nisan 2010
Nasıl ve neden?
Ben zaten vergimi vermiyor muyum ve yıllardır bana söylenen bu vergilerin bana; yol, su, elektrik olarak geri döneceği değil mi? Peki neden şimdi sokak lambasının elektrik masrafı için ben ayriyetten para ödeyeceğim? Biri bana bunu açıklayabilir mi acaba?
21 Nisan 2010
20 Nisan 2010
To be continued...
Bu ülkede herşey devam ediyor, sürüyor, henüz sonuçlanmıyor, sonucu bekleniyor ya da erteleniyor...
Mesela bu aralar;
- İzlanda'da patlayan yanardağın oluşturduğu kara bulutlar ülkemize gelecek mi diye her gün tetikte bekliyoruz. Bir gün yok gelmeyecek teğet geçecek diyorlar, ertesi gün ahanda rüzgar esti sınırlara girdi girecek diyorlar, hop oturup hop kalkıyoruz. Ama hemşerim Trakyalı abim süper bir yorum getirmiş bu olaya:"Temelli kalacak alleri yok beya geldikleri gibi giderler"=))). Etkilendim.
- PKK'lı 17 sanığın yaptıkları basın açıklanmasında PKK propagandası yaptıklarına dair açılan davanın ilk duruşması bugün yapılmış ama nedense herhalde bu propagandayı yapıp yapmadıkları anlaşılmamış(?) olacak ki tutuksuz yargılanmaya devam edecekler, dava sürüyor..
- Hı bir de anayasa değişim paketi var. Ama o sonuçlanır, ne de olsa başında başbakanımız(!) var.
Henüz sonuçlanmayan her şeyin gelişimini merakla izliyor ve sonuçlarını heyecanla bekliyoruz efenim...=)
Mesela bu aralar;
- İzlanda'da patlayan yanardağın oluşturduğu kara bulutlar ülkemize gelecek mi diye her gün tetikte bekliyoruz. Bir gün yok gelmeyecek teğet geçecek diyorlar, ertesi gün ahanda rüzgar esti sınırlara girdi girecek diyorlar, hop oturup hop kalkıyoruz. Ama hemşerim Trakyalı abim süper bir yorum getirmiş bu olaya:"Temelli kalacak alleri yok beya geldikleri gibi giderler"=))). Etkilendim.
- PKK'lı 17 sanığın yaptıkları basın açıklanmasında PKK propagandası yaptıklarına dair açılan davanın ilk duruşması bugün yapılmış ama nedense herhalde bu propagandayı yapıp yapmadıkları anlaşılmamış(?) olacak ki tutuksuz yargılanmaya devam edecekler, dava sürüyor..
- Hı bir de anayasa değişim paketi var. Ama o sonuçlanır, ne de olsa başında başbakanımız(!) var.
Henüz sonuçlanmayan her şeyin gelişimini merakla izliyor ve sonuçlarını heyecanla bekliyoruz efenim...=)
18 Nisan 2010
Daha kaç gece geçecek ve kaç gece geçti böyle, aklımda karmakarışık tek başlarına anlamsız bir araya gelmekten korkan sözlerle?
Saçlarının karmaşasından mı almış düşüncen tarifsizliğini, inceliğini, çözülmezliğini?
Belki soru sorarak zaman kazanırım diyorum ama yok, tarifi yok bunun.
Belki on kere yüz kere bana "sil baştan" yaptıran geleceğin karanlığından korkmam mı yoksa gece gibi karanlık gözlerinde kaybolmam mı?
Daha kaç kere açılır ve kapanır bu sayfalar dersin?
Her şeyi bilmenin çok önemli bir şey olduğunu sanırdım önceden,
keşke bilmeseydim, görmeseydim diyorum, şimdi bambaşka olmaz mıydı her şey?
Hani bazen bir şey olur, ölüm gibi...
Ne yapsan çaresi yoktur artık, ya kendinden vazgeçeceksindir, ya ondan.
Zaten olmak da ölmek gibi bir fiil değil mi?
Bazen bazı şeyler olur, bazı şeyler ölür...
Saçlarının karmaşasından mı almış düşüncen tarifsizliğini, inceliğini, çözülmezliğini?
Belki soru sorarak zaman kazanırım diyorum ama yok, tarifi yok bunun.
Belki on kere yüz kere bana "sil baştan" yaptıran geleceğin karanlığından korkmam mı yoksa gece gibi karanlık gözlerinde kaybolmam mı?
Daha kaç kere açılır ve kapanır bu sayfalar dersin?
Her şeyi bilmenin çok önemli bir şey olduğunu sanırdım önceden,
keşke bilmeseydim, görmeseydim diyorum, şimdi bambaşka olmaz mıydı her şey?
Hani bazen bir şey olur, ölüm gibi...
Ne yapsan çaresi yoktur artık, ya kendinden vazgeçeceksindir, ya ondan.
Zaten olmak da ölmek gibi bir fiil değil mi?
Bazen bazı şeyler olur, bazı şeyler ölür...
15 Nisan 2010
14 Nisan 2010
HOVARDA
Efendim Merhabalar,
belki aranızda neden böyle ciddi ve bir o kadar da artistik adeta haber spikeri tadında bir giriş yaptığımı merak edenleriniz vardır. Hemen açıklayayım; biliyorsunuz 3-18 Nisan arası İstanbul Film Festivali kapsamında İstanbul'umuzun çeşitli güzide sinemalarında birçok emsalsiz filmler gösterilmekte. Ben de bugün onlardan birini izlemeye gittim. Filmden yazımın ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğimi haber vererek filmden önce başıma gelenlerden biraz bahsetmek istiyorum.
Sinemaya ilgi duyan bir insan olarak bu festivaller benim için çok önemli, aynı zamanda Şile'de okuduğumdan her İstanbul'a inmek (evet bizim burada İstanbul'a inmek diye bir tabir var) ayrı bir mutluluk kaynağı , bu iki sebepten mutlu olduğum ve beni iyi hissettirecek şeyler giymeye karar verdim ki bunlar 2 hafta önce annemle aldığımız büyük bordo güneş gözlüklerim ve renkli topuklu ayakkabılarım=))
İstanbul'a varıp arabamızı Talimhane yakınlarında (hatta sanırım direk Talimhane'de=)) bir otoparka park ettikten sonra mağlum İstanbul'umun nadide bayırlı arnavut kaldırımlı yollarından yürümeye başladık, ayağımda topuklular, gözümde kocaman bordo gözlüklerle kendimi "2 Days in Paris" filminin şu sahnesinde hissettim=)
evet evet aynen böyleydim=)
Sonra filmin başlamasına bir saat olduğundan kendimizi küçük beyoğluna atıp batan güneşin eşliğinde "mojito"larımızı yudumlamaya başladık... Birkaç fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik en yakın zamanda gösteririm=)
Sonra kalktık ve filmin gösterileceği Atlas sinemasına doğru yola çıktık. Atlas sinemasına vardığımızda bir de ne gördük Efes Pilsen İstanbul Film Festivali'ne sponsor olmuş bedava bira dağıtmıyorlar mı bardak bardak. Baya rüya gibi değil mi?=)
Hemen elimize birer bardak biramızı alıp filmi beklemeye başladık aynı zamanda festival filmlerinin vizyona girmemesinin sadece "finansman sorunu" olduğundan bahsederken bulduk kendimizi, içinde bulunduğumuz entelektüel ortama bir anda nasıl da uyum sağladığımızı görüp şaşırdık=)))
Neyse efendim filme gelecek olursak; filmin başlamadan önce filmin yönetmeni Atıl İnanç ufak bir konuşma yaptı, oyuncular da yanındaydı. Sonra filmi izledik bir güzel. Film çok başarılıydı. Senaryo, oyunculuk, çekim her şey çok güzeldi. Kısaca; Irak'ta Amerikalıların bir baskını sonucu ailesini kaybeden bir kızın abisini bulmak üzere yola çıkışını ve o yolun hikayesini anlatıyor, bu yol sınırı geçmek isterken eroin kaçakçılarına takılıp tecavüze uğramaya, intihar edip ölememeye ve başka kaçakçılar tarafından kurtularılıp sınırı geçmeye ama bu seferde İstanbul'da bir tekkeye düşüp cihat fikriyle intihar saldırısında canlı bomba olmaya kadar gidiyor. En yakınlarını kaybetmek karşısında çaresiz kalmış iki kadının hikayesi aslında bir yandan. Ve nasıl bir toplum bilinci ya da biliçsizliğidir ki, nasıl yıllarca kadınların beynine işlenmiş bunlar 10 yılla 50 yılla olacak şey değil; canlı bomba olma fikrini kabullenmiş 2 kadın son gece konuşuyorlar, kadınlardan biri diğerine "ya tamamen parçalanmazsak götümüz başımız görünmesin" diyor ve birbirlerinin vücudunu siyah boyayla boyayıp içlerini rahat ettiriyorlar. İçim acıdı...
Film görülesi yani kısaca.
ve dip not olarak herkeslere hatırlatmak isterim ki, festival filmlerinde 10 dakikalık ihtiyaç molası verilmez bira içip girmeyiniz=))
Ve sonra yine bildiğimiz Taksim; favori mekanlarımdan "Saray Muhallabicisi" ve favori tatlım vişneli tiramisu=), favori kitapçı müzikçi dergicilerimden "Mephisto" ve alınan 90lar albümü yol boyunca dinlemek, gülmek, tüm şarkıları ezbere bilmek=)) Ve akılda kalan son şarkı;
"Sen arada sırada uğra bana
Hovardayım diye kıyma bana
Fikri firardayım uyma bana
Oyuna gelme aman aman aman"....=)
belki aranızda neden böyle ciddi ve bir o kadar da artistik adeta haber spikeri tadında bir giriş yaptığımı merak edenleriniz vardır. Hemen açıklayayım; biliyorsunuz 3-18 Nisan arası İstanbul Film Festivali kapsamında İstanbul'umuzun çeşitli güzide sinemalarında birçok emsalsiz filmler gösterilmekte. Ben de bugün onlardan birini izlemeye gittim. Filmden yazımın ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğimi haber vererek filmden önce başıma gelenlerden biraz bahsetmek istiyorum.
Sinemaya ilgi duyan bir insan olarak bu festivaller benim için çok önemli, aynı zamanda Şile'de okuduğumdan her İstanbul'a inmek (evet bizim burada İstanbul'a inmek diye bir tabir var) ayrı bir mutluluk kaynağı , bu iki sebepten mutlu olduğum ve beni iyi hissettirecek şeyler giymeye karar verdim ki bunlar 2 hafta önce annemle aldığımız büyük bordo güneş gözlüklerim ve renkli topuklu ayakkabılarım=))
İstanbul'a varıp arabamızı Talimhane yakınlarında (hatta sanırım direk Talimhane'de=)) bir otoparka park ettikten sonra mağlum İstanbul'umun nadide bayırlı arnavut kaldırımlı yollarından yürümeye başladık, ayağımda topuklular, gözümde kocaman bordo gözlüklerle kendimi "2 Days in Paris" filminin şu sahnesinde hissettim=)
evet evet aynen böyleydim=)
Sonra filmin başlamasına bir saat olduğundan kendimizi küçük beyoğluna atıp batan güneşin eşliğinde "mojito"larımızı yudumlamaya başladık... Birkaç fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik en yakın zamanda gösteririm=)
Sonra kalktık ve filmin gösterileceği Atlas sinemasına doğru yola çıktık. Atlas sinemasına vardığımızda bir de ne gördük Efes Pilsen İstanbul Film Festivali'ne sponsor olmuş bedava bira dağıtmıyorlar mı bardak bardak. Baya rüya gibi değil mi?=)
Hemen elimize birer bardak biramızı alıp filmi beklemeye başladık aynı zamanda festival filmlerinin vizyona girmemesinin sadece "finansman sorunu" olduğundan bahsederken bulduk kendimizi, içinde bulunduğumuz entelektüel ortama bir anda nasıl da uyum sağladığımızı görüp şaşırdık=)))
Neyse efendim filme gelecek olursak; filmin başlamadan önce filmin yönetmeni Atıl İnanç ufak bir konuşma yaptı, oyuncular da yanındaydı. Sonra filmi izledik bir güzel. Film çok başarılıydı. Senaryo, oyunculuk, çekim her şey çok güzeldi. Kısaca; Irak'ta Amerikalıların bir baskını sonucu ailesini kaybeden bir kızın abisini bulmak üzere yola çıkışını ve o yolun hikayesini anlatıyor, bu yol sınırı geçmek isterken eroin kaçakçılarına takılıp tecavüze uğramaya, intihar edip ölememeye ve başka kaçakçılar tarafından kurtularılıp sınırı geçmeye ama bu seferde İstanbul'da bir tekkeye düşüp cihat fikriyle intihar saldırısında canlı bomba olmaya kadar gidiyor. En yakınlarını kaybetmek karşısında çaresiz kalmış iki kadının hikayesi aslında bir yandan. Ve nasıl bir toplum bilinci ya da biliçsizliğidir ki, nasıl yıllarca kadınların beynine işlenmiş bunlar 10 yılla 50 yılla olacak şey değil; canlı bomba olma fikrini kabullenmiş 2 kadın son gece konuşuyorlar, kadınlardan biri diğerine "ya tamamen parçalanmazsak götümüz başımız görünmesin" diyor ve birbirlerinin vücudunu siyah boyayla boyayıp içlerini rahat ettiriyorlar. İçim acıdı...
Film görülesi yani kısaca.
ve dip not olarak herkeslere hatırlatmak isterim ki, festival filmlerinde 10 dakikalık ihtiyaç molası verilmez bira içip girmeyiniz=))
Ve sonra yine bildiğimiz Taksim; favori mekanlarımdan "Saray Muhallabicisi" ve favori tatlım vişneli tiramisu=), favori kitapçı müzikçi dergicilerimden "Mephisto" ve alınan 90lar albümü yol boyunca dinlemek, gülmek, tüm şarkıları ezbere bilmek=)) Ve akılda kalan son şarkı;
"Sen arada sırada uğra bana
Hovardayım diye kıyma bana
Fikri firardayım uyma bana
Oyuna gelme aman aman aman"....=)
12 Nisan 2010
Geçen haftadan beri çok seyahat ettiğimden sanırım (genelde sadece yolda radyo dinliyorum o da serviste yada otobüste açık olduğundan) sürekli radyoda kulağıma şarkı sözleri takılıyor.
Derler ki: "bir arkadaşa bakıp da çıkacaktık""
Birbirine yakın türlerde iki şarkı özellikle gerçekten çok komik, aslında biri komik, biri kötü;
1.
"senin için
unutmak için
annem için annem için"
-bu senin için
-aahh
-bu unutmak için
-ahhh
-bu anam için
-aahhhhhh
bu nedir ya Battal Gazi filmi mi çekiyoruz? =))
2.
"Uyandım saat üç, dört, beş bana hiç fark etmez
Ne zaman çalınsa kalbimDerler ki: "bir arkadaşa bakıp da çıkacaktık""
Bu nedir Allah Aşkına?
Buna diyecek sözüm bile yok..=)
Bilmiyorum, daha iyi olabilir gerçekten ve piyasaya çıkıyor bunlar, yüzlerce insan dinliyor ki böyle ve bunlardan daha kötü onlarca şarkı sözü var, bu sadece benim son dönemde aklımda kalanlar...
10 Nisan 2010
Benimle Oynar mısın?
Bazen iyi oluruz, bazen kötü
bazen sevap oluruz, bazen günah
bazen yazık olur,
bazen ziyan oluruz...
Ne olursak olalım yanımızda olanlara,
yanımızda kalanlara...
bazen sevap oluruz, bazen günah
bazen yazık olur,
bazen ziyan oluruz...
Ne olursak olalım yanımızda olanlara,
yanımızda kalanlara...
5 Nisan 2010
Yok artık!!
Ben şu anda gmail'in şu hizmeti karşısında şaştım kaldım afalladım resmen, hatta keşke screenshot alsaydım ama şimdi aklıma geldi ah be!
Şöyle dedi bana ya "İletinizde ekliyorum yazdınız fakat bir dosya eklemediniz, iletinizi böyle göndermek istiyor musunuz?"
"Yoksa unuttun mu la noldu?" diyecek utanmasa=))
Vallahi takdire şayan azizim=))
Ben şu anda gmail'in şu hizmeti karşısında şaştım kaldım afalladım resmen, hatta keşke screenshot alsaydım ama şimdi aklıma geldi ah be!
Şöyle dedi bana ya "İletinizde ekliyorum yazdınız fakat bir dosya eklemediniz, iletinizi böyle göndermek istiyor musunuz?"
"Yoksa unuttun mu la noldu?" diyecek utanmasa=))
Vallahi takdire şayan azizim=))
2 Nisan 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)