14 Şubat 2011

Nereden gelip nereye gideceğini hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyecek ve bir de düşünme yetisine sahip olan bir canlının hayatı boyunca normal olmasını beklemek saçma olmaz mı? İnsan denilen bu yaratığın dengesizliği, zaman zaman özgüvensizliği, tatminsizliği de hep buradan gelmez mi? Elinde olan çok az bilgiyle hayata tutunmasını ve tam performans göstermesini beklemek çok büyük haksızlık olsa gerek. Bir ana rahmine düşüşünü bir de an gelip yaşadığı hayatın son bulacağını bilen insan için öncesi ve sonrası öyle karanlık ki. Bu hayatta yaptığı her şeyi bağlamak istediği tüm nedenlerin aslında sonunda hep havada kalmaya mahkum olduğunu bilmesi... Tam da bu noktada din olgusu ortaya çıkıyor sanırım. Bu karanlığı bir yere bağlamak, hayatında bir nedensellik yaratmak isteyen insan çeşitli inanışlar türetiyor. Ama soyutluğun tatminsizliğinden kurtulamayanlar hayatları boyunca bir şüphe ve karanlıkla yaşıyorlar. Bu yalnızlık ve kaybolmuşluk hissi de buradan. Belki de hayatımızdaki tüm koşuşturma ve karmaşa insanın bunları daha az düşünüp daha düz bir çizgide hayatını sürdürmesi için. Kim bilir...

Hiç yorum yok: